Hac, hayatımızın birikmiş günahlarından arınma ve bu günahların affını dileme sürecidir. Bu, İslam’ın başlangıcını, Kur’an’ın nazil olduğu dönemi, Peygamber Efendimiz’in ve sahabelerin mücadelesini tanımak, yaşamış oldukları zorlukları anlamak adına yapılan kutsal bir yolculuktur.

Bu yolculuk, ondört asır önceki Mekke’ye, Rasulullah’ın bastığı topraklara adım atarak başlar. Burada dilleri, ırkları, örf ve adetleri ne kadar farklı olursa olsun aynı Allah’a inanan ve aynı peygambere tabi olan mümin kardeşlerle tanışırız. Onların da bize her namazında dua ettiklerini bilir, onlar için de dua ederiz.

Hac, sosyal statülerin, maddi zenginliklerin, cinsiyet ve memleket farklarının anlamını yitirdiği bir ibadettir. İhram giyildiğinde herkes eşitlenir; kadın-erkek, amir-memur, efendi-köle… Herkes aynı duayı okur, aynı yolu yürür. İhramın getirdiği bu eşitlik, bize ahiretin hesap gününü hatırlatır.

Bu kutsal yolculuk sırasında ihram, bizi kibrin ve gösterişin dışında tutar. İç dünyamızın süslenmesi için dış süslerden arınmamızı sağlar. İhramın öğretisi, sadece canlılara değil, doğaya, bitkilere, hatta çevremize bile zarar vermemektir. Bu süreçte, İbrahim (as), İsmail (as) ve Hacer (ra)’in kutsal yolculuklarına tanıklık ederiz.

Hac ve Umre, sıradan bir turistik seyahat değildir. Mekke ve Medine, İslam’ın tarihini ve bizimle olan bağını canlı tutan yerlerdir. Bu, zaman üstü bir yolculuktur. Ervah aleminde Allah’la yapılan ahde sadık kalmak, Allah’a ve Rasülüne misafir olmaktır.

Hac, sadece fiziksel bir yolculuk değil, aynı zamanda ruhsal bir yolculuktur. Bu süreçte, geçmişte işlediğimiz günahlardan kurtulma ve yeni bir başlangıç yapma fırsatı buluruz. Hac, sadece bize değil, milyonlarca insana aynı duyguları ve aşkı yaşatan bir ibadettir.

Sonuç olarak, Hac, ruhumuzu yeniden şekillendiren, bizi daha iyi bir kul yapma yolunda rehberlik eden kutsal bir yolculuktur. Bu yolculukta, tüm dünya işlerinden uzaklaşarak sadece Allah’a odaklanır, O’na olan bağlılığımızı tazeleyerek kulluğumuza yeni bir yön veririz.

            
           
                

HAC’da SEMBOLLERİ ANLAMAK:
İHRAM: İhramını kuşanan hacı, artık Allah’ın dininin ensarı olmaya adaydır. Eğer sözünde durursa, İslam ona hicret edecektir. Eğer durmaz ve kendini kirletirse, İslam ondan hicret edecektir. Kefen gibi beyaz örtüler bize  ölümü, yeniden dirilişi, haşrı, Arasat meydanını hatırlatır. İnsanlara ziynetle, servetle, makamla böbürlenmeyi kaldırıp eşitliği gösterir. Soyunmadır; (dünyadan ve dünyaya ait her şeyden) mevkiden, makamdan, servetten, dünya zevklerinden, kültüründen hatta senin kimliğini gösteren elbiseden bile soyunmadır. Baş açık yalın ayak, aç ve muhtaç, yokluk ve yoksulluk görüntüsü içinde bize tevazu, aczimizi ve zilleti öğretir. Faniliğin karanlıklarından ebediliğin nurana çıkarır.
İHRAM ve YASAKLARI : Süsten, ziynetten, gösterişten uzak, kavgadan, münakaşadan uzak, canlı ve cansız her türlü varlığa zarar vermekten uzaklaşmak, meleklerin hayatıdır. Bu melekleşmedir.
TELBİYE: Geldim Allah’ım, buyur Allah’ım, emrindeyim Allah’ım, evimi, ailemi, sevenlerimi, işimi dünyaya ait her şeyi terk ettim. Davetine geldim. Bak bazı helalleri bile senin için terk ettim. Ne dersen de! Ne istersen yapmaya hazırım buyur demektir. Bundan sonra İslam üzerine yaşayacağıma tekrar tekrar söz veriyorum. Taahüt ediyorum. Hacı adayı telbiye çekerken Allah’ın kulu ve onun emrinde olduğunu başka hiç kimseye itaat etmeyeceğini dağa, taşa, yere göğe bütün insanların duyup şahitlik etmesi için tekrar  tekrar bağırıp ilan edip slogan atmaktadır.
IZTIBA  REMEL VE HERVELE : Güç gösterme psikolojik savaşta galip gelmek üstün olmak. Dünyadan kaçmak rahmete koşmaktır. Her an hazır güçlü ve dinamik olmaktır.
TAVAF :  Mikro sistemde elektronların çekirdeğin etrafında, makro sistemde yıldızların güneşin etrafında döndükleri gibi. Güneşi ve çekirdeği merkez edinip yörüngelerinden çıkmadıkları gibi, vahyi, Kur’an’ı ve İslam’ı merkez edinip onun yörüngesinden  çıkmayacağımızı  remzeder. Karanlıkta kalma korkusuyla kelebeklerin ışığın etrafından ayrılmayıp döndükleri gibi bizde Kâbeyi, vahyi, Kuran’ı, İslam’ı merkez edinmeyip terk edersek, İslam’ı kurtarıcı bir ışık gibi bilmezsek karanlıkta kalır, dalalete düşeriz düşüncesini ruhumuzda yaşatmak ve o yörüngeden çıkmadığımızı herkese ve kendimize göstermektedir. İnsan tavaf ederken arşı alayı kuşatıp onun etrafında dönen meleklere benzer. Önemli olan bedenin değil beytin rabbini hatırlayarak kalbin tavaf etmesidir. Bu dinin etrafında pervaneler (kelebek) misali kenetlendiğinde kurtuluşa ulaşabilmenin mümkün olduğunu bildiren ibadettir.
KABE’Yİ  KIBLEGAH  EDİNME: Müminin her halükarda ve her konumda ve  her pozisyonda olursa olsun yani zengin, fakir, genç, ihtiyar, kadın, erkek, evli, bekar olsun, hangi zamanda, hangi ülkede, hangi siyasi şartlarda olursa olsun, rahat veya  zor şartlarda, ticarette, siyasette, cihad da, sulhta, ferdi hayatında, toplumsal konularda yani kısacası her şart ve halde vahyi ve Kur’an’ı kıblesi kabul edecek  İslam’a sırt dönmeyecek yönünü ve yönelişini, İslam’a Allah’a ve onun evine yaparak çözümü orada  arayacak anlamını taşır.
KABE GÖRÜNÜNCE :  Kabenin azameti düşünülmeli, Kâbe’yi değil Kâbe’nin  Rabbini görür gibi olmalı, en azından onun bizi  görüp murakabe ettiğini düşünmeli. Kabeyi görmek nasip olduğu  gibi Kâbe’nin Rabbinin cemalini de cennette görmeyi arzu ve dua etmeli.
SAY:  Mesela Safa’yı terazinin sevap kefesi, Merve’yi de günah kefesi olarak düşünüp ikisi arasında acaba hangisi daha ağır daha  çok diye bir ona koşup bakan bir  diğerine koşup telaşla, korkuyla heyecanla ikisi arasında koşuşturmaya benzer. Hz. Hacer  gibi çölün ortasında yapayalnız bile olsa inancından, ümidinden ve Allah’ın yardımından ümidini kesmeden tekrar tekrar aynı tepelere gidip yardımı gözetlemektedir. Say; sonuç aynı gibi gözükse de ümitle, sabırla, ye’se düşmeden, yılmadan sonuca koşmak rahmetle (zemzeme) ulaşıncaya kadar gayret etmektir.
KABEDE  NAMAZ : Cemaatle namaz kılarken bir saf bile önde olmanın ne kadar büyük sevap olduğunu düşündüğümüzde K’abe de namaz kılmak bütün ümmetin en önünde namaz kılmaktır. Her zaman her  hayırda en önde olmak geç ve geriye kalmamak.
İSTİLAM ve TAVAF: Allah’la kulluk sözleşmesi yapıp el sıkışıp söz vererek şöyle der; Söz yarabbi artık bundan sonra emirlerin etrafında yörüngeden çıkmadan, haramlara ve yasaklara dalmadan pervaneler gibi dolaşacağım. Emrettiğin gibi kul olacağım demektir.
MÜLTEZEM’e ve KABE’nin ÖRTÜSÜNE SARILMAK:  Yaramazlık yapan çocuğun kendini affettirmek için annesinin eteklerine yapışıp gözyaşı dökerek özür dileyip kendini affettirmeye çalışması gibidir. Anne her ne kadar onu ilk seferinde reddetse de o özründe ve ağlamasında ısrar ettiğinde ana yüreği ona dayanmaz onu sevgiyle rahmetle kucaklayıp her şeyi unutarak onu affeder.
ARAFAT ve MÜZDELİFE VAKFELERİ:  Arafat vakfesi, mahşer yerinde Arasat meydanında toplanıp bekleşmeyi Müzdelife vakfesi ise, büyük mahkemede Allah’ın huzuruna çıkıp hesap vermeyi hatırlatır.
HAC’da KURBAN KESME:  Allah yolunda malından vazgeçebildiğini göstererek ihramda bir ot bile koparmak yasakken ama sen emredince ben ihramda iken can da alırım can da veririm demektir. Hacının kurban ettiği koyun, keçi, sığır, deve değil kendi heva  ve hevesi şehveti  ve arzularını kurban eder. Hz. İbrahim canından da çok sevdiği oğlunu İsmail’ini nasıl kurban ettiyse bizde dünya da o kadar çok sevdiğimiz İsmailleşmiş her şeyimizi Allah sevgisi yanında kurban ederiz demektir.
TRAŞ OLMAK:  İslam dışı bütün düşünceleri, fikirleri, ideolojileri, İslam dışı duyguları ve kulluğa engel olan bütün kötü ahlakı kazıyıp kafadan atmaktır. Bundan sonra hayatımda (kafamda) ancak İslam bilgi ve düşünceleri yetişecektir demektir. Kendi varlığının da bir parçasını kesip kurban eder ve böylece sanki Allah’a şöyle der; “Rabbim gerekirse senin uğruna Allah yolunda canımı da kurban edebilirim.”
ŞEYTAN’a TAŞ ATMA :  Taşlama bir anlamda şeytana karşı girişilen bir  savaşı sembolize eder. Attığı  her taş nefsine, şehvetine ve şeytana fırlatılır. Şeytanın bizi kandırdığı kulluğumuza engel olan, gurur, kibir, mal, mülk, makam, mevki, rütbe, şan, şöhret, benlik, gençlik, evlilik, çoluk çocuk vs. gibi şeytanın bütün cephelerini, tuzaklarını, yok etmek, kulluğumuza ve sorumluluğumuza engel olan her şeyi, her kötülüğü ve onun kaynaklarını taşlayıp yerden yere vurmaktır. 70 adet ve değişik gün ve cephelerden defaaten  ve tekrar tekrar (küçük orta büyük şeytanı) taşlama yaparak takribi 70 yıllık hayatımız boyunca ne  zaman, nerede, ne şart ne tuzakla şeytan ve yandaşları  karşımıza çıkarsa çıksın bizde her zaman onu taşlayacağız ve savaşacağımızı sürekli kılacağız anlamındadır.
 

Proceed Booking